*Ruh göçü; ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği ad.
Nereden aklıma düştü bilmem, 1-2 aydır aynı düşünce dönüyor kafamın içinde: “Sıla (Gençoğlu) aynı Sezen Aksu gibi değil mi yahu?”
Sezen Aksu çok şükür hala hayatta ama, sanki ruhu göçtü ve Sıla’da canlandı gibi.. (Nasıl mı? Anlatacağım)
Aynı şekilde, Gülşen de sanki Nazan Öncel’i oldu bizim dönemimizin ?
Bir dakika.. Yoksa böyle bir sanatçılar dizisi mi var, ruhları başka sanatçılara göçen? Olabilir!
Önce bir Sezen-Sıla tezimizi açıklayalım, sonrasına bakacağız..
Hem Sezen hem Sıla, ikisi de:
- Denizli doğlumlular.. aralarında 80km olan iki farklı ilçeden çıktılar ve her ikisi de önce İzmir’de, sonra İstanbul’da yaşadı..
- Söz yazıyorlar, ve yazdıkları sözler bence çok benziyor. Dikkat ederseniz, yazdıkları sözler hep gerçekçi, yoğun, kadın ve bireysel sözler. Yazdıklarındaki genel tatlar çok benzer. Sezen’in söz gücü bariz üstün olmakla birlikte, ikilinin birçok eserini eşleştirmek mümkün: Kalbim Ege’de Kaldı–Egeli Lodos, Yine mi Güzeliz Yine mi Çiçek-Vur Kadehi Ustam gibi ağır tonda, “yeri geldi mi rakısını da içen Ege kadını” şarkıları da var; erkekleri ve ilişkileri ti’ye alan Onu Alma Beni Al-Vaziyetler , Seni Yerler –…Dan Sonra gibi şarkıları da. Liste uzar gider..
- Bir müzik ekürisini (tercihen erkek) yanlarına alarak ve adeta onlarla “bir” olarak çalışıyorlar, yaratıyorlar.. Sezen’in ilk yıllarındaki Uzay Heparı’sı 😦 , Sıla’nın Ozan Doğulu’suydu belki.. Sezen’in Onno’su :(, Sıla’nın Efe Bahadır’ıydı.. Her ikisinin de müzik hayatından bu adamları çıkarsaydınız, bugün oldukları kişi olamazlardı..
- Sanatçılar yaratıyorlar. Sezen’in 40 yıllık sanat yaşantısında yoktan var ettiği, albümlerini baştan sona üstlendiği yıldızlar saymakla bitmez; Levent, Aşkın, Sertab.. Sıla da, kendisi daha çok genç ve yolun başında olmasına rağmen, Gökhan Keser’in piyasaya çıkmasına büyük destek oldu. Gökhan da tıpkı Levent/Aşkın/Sertab gibi “mentor”unun bir dönem geri vokalliğini yapmıştı.
- Her şeyden öte ve hepsinden önce, tarzları benziyor. İkisi de kadınsı, çekici, bunalım, aşık, cesur ve “İzmirli” kadınlar.. Sezen’in hala yaşlanmaması gibi, Sıla’nın da bundan 30 sene sonra hala kendine hayran bırakıyor olacağından eminim..
(Özel hayatlarıyla ilgili bilinen/bilinmeyen benzerlikleri, “özel” oldukları için yazmıyorum. Müzik dışı konular..)
Bu tip reenkarnasyon şüphesi uyandıran bir çok örnek var tabii. Yazının başında da bahsettim ya, Türk Pop’unun “Sokak Kızı” lakaplı sanatçısı Nazan Öncel, sanki Gülşen’e el vermiş gibi (Gülşen’in ilk klip şarkısı “Be Adam”da sokak kızı olması bir mesaj mıdır, bilinmez). Bu iki hatun da, Türk pop müziğine argo sözleri, sokak ağzını, konuşma dilini sokan, söz ve içerik olarak cüretkâr şarkılara imza attılar : Erkekler de Yanar–Önsöz, Hay Hay–Yatcaz Kalkcaz Ordayım, Aşkım Baksana Bana-Bi’ Güzellik Yapsana, Omzumda Ağla-En Şahanesinden..
Gülşen de zaten Nazan Öncel’in işlerini seviyor.. “Of Of”u aldı zirve yaptı, şarkı hit oldu; “Dillere Düşeceğiz Seninle”yi yeniden sevdirdi.. Ruhları benzeyen bir diğer ikili de Nazan Öncel ve Gülşen bana göre..
Daha mı? Listeyi genişletebiliriz.. Birbirine aşırı benzeyen, bariz reenkarnasyonlar da var, hafif andıranlar da, “wannabe”ler de
Erkan Oğur – Erdem Ergün (birer şarkılarını dinleyin, şaşıracaksınız), Zerrin Özer – Işın Karaca (çok benzemiyorlar mı !), Ümit Sayın-Bahadır Tatlıöz (favori benzerliklerimden), Neşe Karaböcek – Göksel, Müslüm Gürses – Selçuk Demirelli (sesler aynı), Burak Kut – Murat Dalkılıç (benzer fonksiyonlar), Çelik- Soner Sarıkabadayı (ilginç yorum tarzı, bestecilik) vee Tarkan – Murat Boz (bir fırın ekmek derler ya, onu iki yap sen..)
Ben de bi’dahaki hayatımda Mustafa Sandal olmak istiyorum 🙂